Birinci sayfa:
“Türk Milleti, Kurtuluş Savaşı’na başladığımızın 15’inci yılındayız” sözleriyle başlıyordu. İkinci cümle,
“Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun” şeklinde devam ediyordu. Son sayfada, son cümle;
“Türk
Milleti! Ebediyete akıp giden her on senede bu büyük millet bayramını,
daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı
gönülden dilerim. Ne Mutlu Türküm diyene!” sözleriyle bitiyordu.
Bu son cümleden önce, Atatürk’ün sesinden duymadığımız, ancak kâğıda yazdığı şu sözler duygu yüklü, hüzünlü bir veda gibiydi:
“Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız!”
Atatürk, taslak olan yazısını düzeltirken, bu cümleye geldiğinde
duygulanır. O anda, yanında bulunan Hikmet Bayur’un da etkisiyle, bu
mutlu günde milletine veda anlamı vereceğini düşünerek bu cümlenin
üzerini çizer ve okumaz.
Cumhuriyetin 10’uncu Yıl Törenlerinden
5 yıl sonra, Atatürk hastadır. Hasta haliyle, doktorların karşı
çıkmasına rağmen 21 Mayıs 1938’de Mersin’e, 24 Mayıs 1938’de Adana’ya
ziyaretinde askerlerin Resmi Geçit törenlerini kabul eder. Amacı, Hatay
için Fransa ve Suriye’ye gözdağı vermekti. Bu ziyaret hastalığını
artırmıştı.
8 Haziran 1938 günü doktor çağrılır. Hastalık kötüleşmiştir. Bu
arada, Hatay’a Türk askerinin ne zaman gireceği konusu görüşülür ve Türk
askerinin giriş tarihi kararlaştırılır. Hatay O’nun son davasıydı,
ancak kendisini de bitirmişti. Türk Askerinin Hatay’a giriş zaferini
kutlamak için küçük bir motorla boğazda gezintiye çıkar. Ateşi 39
dereceyi aşmış ve artık yatağa düşmüştü. 5 Eylül 1938 günü vasiyetine
son şeklini verdi. Cumhuriyet’in 15’inci yıldönümü törenlerine katılmak
ve Ankara ile son kez kucaklaşmak arzusundaydı.
Belki, 5 yıl önce 10’uncu Yıl Kutlamalarında üzerini çizdiği
“Beni Hatırlayınız”
cümlesini bu kez söyleyecekti. Fakat yolculuk yapması mümkün değildi.
10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 08.00’de Dr. Mehmet Kamil Berk ve Dr.
Nihat Reşat Belger, Atatürk’e serum verdiler. Saat 09.00 olduğunda göğsü
hızla inip kalkmaya başladı. Muzaffer Başkomutan, dünyadaki son beş
dakikasına gözleri kapalı giriyordu. Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak sağ
elini ellerinin arasına alıp öptü. Soyak’ın ardından Muhafız Birlik
Komutanı İsmail Hakkı Tekçe de aynı eli öptü ve yorganın içine koydu.
Prof. Dr. Mim Kemal Öke Atatürk’ün açık gözlerini kapattı.
Nöbet Defteri’ne şu son sözler yazıldı:
“Saat 9’u 5 geçe Büyük Şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir.”
Atatürk’ün yaveri Salih Bozok şuursuzca sarayın merdivenlerinden
aşağı koştu. Alt katta boş bulduğu odaya geçip kapıyı kapattı. Az sonra
içeriden tek el silah sesi duyuldu. Odaya koşanlar onu kanlar içinde
buldular. Kalbine sıktığı tek kurşunla devrilmişti.
Atatürk’ün cenaze namazı, 19 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nın
tören salonunda, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Ord.Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. Cenaze namazından
sonra, Atatürk’ün tabutu Dolmabahçe Sarayı’ndan alınarak top arabasına
konuldu ve Ankara’ya uğurlandı.
Atatürk öldüğünde cebinden çıkan 95 kuruşun dışında nakit bir kuruşu
bile yoktu. 1933’te ve 1937’de malı mülkü ne varsa milletine
bağışlamıştı. 19 Şubat 1948’de, geçim sıkıntısı çektiği belgelenen kız
kardeşi Makbule Hanım’a bile Devlet tarafından aylık bağlanması için
yasa çıkarıldı (Resmi Gazete Sayı: 6840).
Okumak, O’nun vazgeçilmez bir parçasıydı. Yaşamında, yaklaşık 5.000
kitap okudu. Bu sayıya çeşitli kütüphanelerden ödünç aldığı kitaplar
dâhil değildir. Bu büyük işleri nasıl başardın? diye soranlara:
“Ben
fakirdim, çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini kitaplara
vermeseydim, şu anda yaptığım işlerden hiç birisini yapamazdım” cevabını vermiştir.
Atatürk ağacı severdi, çevreciydi. 1930 yılı Haziran ayında bir gün
Yalova Köşkü’ne geldiğinde, ulu bir çınar ağacının köşke zarar veren
dallarını kesmek üzere kendisinden izin isterler. Atatürk, ağacın
dalının kesilmesini reddeder ve köşkün kaydırılarak ağaçtan
uzaklaştırılmasını emreder. Çalışmaları bizzat takip eder ve 8 Ağustos
1930 günü saat 15.00 civarında Köşk raylarla yürütülür. Bina, üç günde 4
metre 80 santimetre kaydırılır ve ağaç kurtarılır.
Atatürk, Türk kadınına seçme ve seçilme özgürlüğünü 1934 yılında
verdi. 1935’te 18 kadın milletvekili meclise girdi. Fransa ve İtalya
kadına seçme, seçilme özgürlüğünü 1946’da, İsviçre 1971 yılında
vermiştir. 8 Şubat 1935’teki kadınların milletvekili seçilme hakkının
verildiği ilk milletvekili seçimlerinde 383 erkek, 18 kadın milletvekili
seçilmiştir. Bu %4,8’lik oran, 2007 yılına kadar kadınların mecliste
temsil edildiği en yüksek orandır.
Dünyanın saygı duyduğu, ülkesinin ve milletinin itibarını en üst
düzeye çıkaran bir liderdi. 1932 yılında Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne
(Birleşmiş Milletler) girmek istiyordu. Fakat Atatürk, katılımın
Türkiye’nin başvurusuyla değil Milletler Cemiyeti’nin davetiyle
yapılmasını istedi. Bunun üzerine, Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri,
Türkiye’nin üye olma şeklini görüşmek için Genel Kurulu, 1 Temmuz 1932
tarihinde toplantıya çağırır. Ülke temsilcileri, Milletler Cemiyeti’ne
üye olması için Türkiye’ye davet yapılmasını oybirliği ile
kararlaştırmış ve Türkiye Cumhuriyeti, tüm üyelerin daveti üzerine
Milletler Cemiyeti’ne girmiştir.
Atatürk’ün doğumunun 100’üncü yılının tüm dünyada kutlanması konusu
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nde (UNESCO)
görüşülmüş, 152 ülkenin katıldığı oylamada tüm ülkelerin oy birliği ile
yayımladığı bildirgede:
“Atatürk kimdir? Atatürk, uluslararası
anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün bir kişi,
olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve
yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya
barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında; renk, din, ırk
ayrımı gözetmeyen, eşsiz bir devlet adamı, Türkiye Cumhuriyetinin
kurucusu” ifadesi yer almıştır.
1683’te başlayan Osmanlı Devleti’nin geri çekilişini ve felaketle
sonuçlanan toprak kaybını 1921’de Sakarya Meydan Muharebesi’nde durduran
Harp Tarihi’nin en büyük Strateji ustası ve komutanıdır Atatürk.
Mustafa Kemal Atatürk, Tek Adam’dı. Çünkü kendi koşullarında, yaşadığı
atmosferde kendi hammaddesini yoğurarak, kendi kendini yarattı.
Mücadelesi, sadece kendi ulusunun değil, tüm ezilmiş milletlerin
kaderine damgasını vurdu.
Ve gerçekleştirdiği mucize devrim, yaşadığı çağa yön verdi. Kurduğu
Cumhuriyet’in erdemleri sayesinde, bazı makamlara gelenler O’nu yok
saymaya çalışsa da, artık sadece Türk Ulusu’nun değil, dünya
milletlerinin saygıyla önünde eğildiği ve esinlendiği bir liderdir
Atatürk. Büyük lider Mustafa Kemal Atatürk’ü, ölümünün 76’ıncı yılında
bir kez daha saygıyla, rahmetle anıyor ve onu daima
“Hatırlıyoruz.”
Kaynakça: Hikmet Bayur, Atatürk’ten Anılar, Türk Tarih Kurumu,
Ankara, 1998; Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, 1981; Hikmet Özdemir,
Atatürk’ü Yeniden Düşünmek, 2008; Bilal N.Şimşir, 10 Kasım Günlüğü,
2014; Yüksel Mert, Bilinmeyen Atatürk, 2010; İ.Güntürkün Kalıpçı, Her
Yönüyle İnsan Atatürk, 2004; İ.Güntürkün Kalıpçı, Esprileri ile
İçimizden Biri Atatürk, 2007; Sinan Meydan, Akl-ı Kemal, 1.Cilt, 2014;
Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Düşünce ve Davranışları ile Atatürk, 2009.