14 Ekim 2013 Pazartesi

Afrikalı Leo | Amin Maalouf

 
“Benim Arapça, Türkçe, Kastilya dili, Berberi dili, İbranice, Latince, sokak İtalyancası konuştuğumu duyacaksınız; çünkü bütün diller ve dualar benim dillerim ve dualarım Fakat ben hiçbirine ait değilim. Ben yalnızca Tanrıya ve dünyaya aidim; ve yakında bir gün yine onlara döneceğim”.


Afrikalı Leo’nun ilk sayfasında karşılaşacağınız bu sözler tüm kitabı özetliyor sanki. Gerçek bir yaşamdan çıkarılmış bir öykü olan bu kitapta Endülüslü bir tüccarın hayatı anlatılıyor. Kahramanımızın asıl adı Hasan olmasına rağmen romanda bir kaç kez ismi değişiyor.1489’da Granada’da doğan Hasan 1488’den başlayarak 1527’ye kadar her geçen yılı oğluna, kendi yaşadıklarını, anne ve babasından dinlediklerini tarihi gelişmelerle birlikte dört kitap şeklinde anlatıyor. Granada, Fas, Kahire ve Roma kitapları.1492 yılında Endülüs’ün son kalesi olan Granada’nın da Kastilyalılar tarafından alınmasıyla bir uygarlığın nasıl yok olduğunun hikayesiyle başlıyor her şey. Endülüs’te barış içinde yaşayan Müslüman Hıristiyan ve Yahudi halkın karşı karşıya kaldığı durum ve bir vatanı, bir hayatı bırakıp kaldıkları yerden nasıl devam etmeleri gerektiği konusunda düştükleri ikilemler anlatılıyor Granada kitabında.
O büyük görkemli uygarlık Endülüs artık hiç bir güce sahip değildir. Çoğu Müslüman olan halk ellerinde yapacak hiçbir şey olmadığı için gözyaşları içinde de olsa evlerini terk edip Endülüs’ten ayrılma kararı ver. Elhamra’da varılan sonuç da kan dökülmeden önce vatanı terk etmek gerektiğidir. Ama bazı insanlar kararsızdır veya bir yolculuğu kaldıracak ne maddi ne de manevi güçleri kalmıştır. Ama elinden gelen herkes hicret etmelidir. Çünkü inancın alaya alındığı bir ülkede yaşamayı kabul ederseniz “o gün ölüm meleği size soracak; “Allah’ın toprakları yeterince geniş değil mi barınak bulmak için anayurdunuzu bırakıp başka yere gidemez miydiniz? Böylece sizin yeriniz cehennem ateşi olur.” ayetiyle Kur’an da başınıza ne geleceği kısaca anlatılmıştır. Bu yüzden Yahudi, Müslüman bir çok Endülüslü kendilerine verilen süre zarfında Granada’dan ayrılarak Fas’a göç eder. 1494’te kendilerinin de Fas’a göç etmeleriyle Fas kitabına geçiyor Hasan.


Bu kitapta Hasan’ın babası Muhammet’in mutluluğu yakalamak için verdiği uğraşlar, Hasan’ın büyüyüp bir hafız olması bu sırada en iyi arkadaşı olacak Gelincikle, kız kardeşi Meryem’in başından geçenler, Hasan’ın tüccarlık macerasının başlangıcı, dayısıyla birlikte Fas Sultanı’na verdiği hizmetler, Hasan’ın ilk aşkı ve geçirmiş olduğu ilk evlilik anlatılıyor kahramanımızla birebir ilişkili. Tabi yine tüm bunlarla bir örgü içinde Granada’da yaşanan içler acısı durum da gözler önüne serilmekte. Endülüs’te kalan Yahudi ve Müslümanların zorla vaftiz edilmesi daha sonra gerçekten değil de görünüşte Hıristiyan oldukları öne sürülerek canlarına kıyılması, bu olaylardan Fas’taki Endülüslülerin duyduğu üzüntü ve Kastiyalıların yakında Fas’a da gelecekleri korkusu kısaca bu kitaptaki başlıca olaylar denilebilir.Hasan’ın Zervali adındaki zalim kişilik, Gelincik ve Meryem’in arasında geçenler yüzünden Fas’tan ayrılması ile Fas kitabı da kapanıyor ve Hasan’ın bir sonraki durağı Kahire oluyor. Hasan Kahire kitabında ilk kitaplarda olduğundan daha da içinde bulunuyor tarihin.Hasan Kahire’ye ayak bastığında halk vebadan kırılmış vaziyettedir ve geri kalan halkın çoğu canını kurtarmak için bir bir göç etmektedirler. Şans eseri tanıştığı bir Kahirelinin evine yerleşen Hasan hem veba tehlikesi geçene kadar Kahire’den ayrılan ev sahibinin evine göz kulak olacak hem de bu süre zarfında hiç bir ücret ödemeden barınak ihtiyacını çok iyi bir şekilde karşılayacaktır. Hasan kısa sürede bir iş kurar ve bu arada Yavuz Selim’in yeğeni Alaettin’in vebadan ölmesi üzerine dul kalmış olan eşi Çerkez güzeli Nur’la bir yakınlaşması olur. Yanlarında bir Osmanlı veliahdı, Alaettin’in oğlu Bayezitle birlikte maceralı anlar yaşarlar.Mısırdaki Memluk egemenliğine son veren Osmanlıdan intikam almak ve vatanı geri alabilmek için Tumanbay adlı saray katibi ve diğer Mısırlıların verdiği mücadele sonrasında gelişen olaylar ve bir şekilde Hasan’ın Roma’ya kaçırılması ile kahramanımızın Kahire macerası da son buluyor. Ana kitaba adını veren Afrikalı Leo Romalıların Hasana taktığı bir lakap. Papaya bir armağan olarak sunulan hasan, öğretmen oluyor, öğrenci oluyor, vaftiz ediliyor hatta papanın evlat edinmesiyle soylu sınıfına dahil ediliyor. Tabi vaftiz olunca adı da Giovanni Leonne de la Medicci oluyor. Fas’tan geliyor olması nedeniyle de ona kısaca Afrikalı Leo deniliyor.
Roma kitabında da böyle başlıyor olaylar. Papalığın başından geçenler Fransa, Macar Kralı ve Sultan Süleyman arasındaki ilişkiler, Leo’nun Maddelena’yla yaşadığı aşk, çevirmenlik yaparak ilişkilerde oynadığı rol ve Lütherci’lerin kiliseye başkaldırısı anlatılıyor takibinde. Kitabın son sayfasında şu cümleler var: Sen Roma’da Afrika’lı Leo’nun oğluydun, Afrika’da Rumi’nin oğlu olacaksın. Nereye gidersen git birileri sana derinin rengini ve dualarını soracak.İster Müslüman, ister Hristiyan, ister Yahudi olsunlar seni olduğun gibi kabul etmeliler ya da seni yitirmeyi göze almalılar. Bu sözleri Amin Maalouf’tan sık sık duyacaksınız. Romanlarında vermek istediği ve denemesi “Ölümcül Kimlikler”in de ana temasını oluşturan aidiyet ve kimlik kavramları onun tüm cümlelerine bir şekilde işliyor.


Amin Maalouf’un ilk romanı olan Afrikalı Leo 1986’da yayımlandığında Fransız-Arap dostluk ödülünü kazandı. Bu kitapta Maalouf gerçek tarihi kişilikleri de roman kahramanları arasına alarak tarihi onlar aracılığıyla anlatıyor, tabi Leo’nun yorumlarının da unutmamak lazım. Kahramanız Leo zeki, başarılı, her gittiği yerde kendini kabul ettirmeyi beceren ve yazgısına rağmen ne yapıp edip hayattan zevk alıp mutluluğu bulabilen bir kişi, bir çok özelliği ile özenilecek biri olarak işlenmiş. Aşk unsuru da nerede ne durumda olursa olsun Leo’nun peşini hiç bırakmıyor.